DANA ADASI'NDA NE TÜR "ŞEY"LER VAR?
Dana Adası’ndaki Kilise 4’ün güney duvarı
Dana Adası’nda yerleşim kuzeybatı kıyısında (alt yerleşim) ve adanın güney zirvesi ve çevresinde (üst yerleşim) olmak üzere iki ayrı alana yayılmıştır. İstatistiksel yöntemlerle, sistemli olarak belgelenen yüzey buluntuları (seramik, maden, cam, sikke, vb.) ve mimari kalıntılar, kuzeybatı kıyısının Erken Roma (M.Ö. 1.yy ortası-M.S. 3. yy ortası) döneminde kısıtlı biçimde ve az yoğunlukta kullanıldığını, alt yerleşimin esas oluşum ve gelişiminin, geç antikçağda, yani M.S. 4. ortası-8. yüzyıllarda gerçekleştiğini göstermiştir. Yine bu veriler yerleşimin en aktif döneminin M.S. 5. ve 6. yüzyıllar olduğunu göstermektedir. Nitekim, alt yerleşimde bugüne dek tespit ettiğimiz altı kilise, geç antikçağın bu en hareketli döneminde inşa edilmiştir. Benzer biçimde, üst yerleşimin odak noktası olan, ilk evresi olasılıkla Klâsik Çağ öncesine tarihlenebilecek olan kalenin içine, bu dönemde bir başka kilise daha eklenmiştir. Aynı dönemde kale elden geçirilmiştir.
Alt yerleşimin en dikkat çekici özelliği, arka bölgeyi tamamen kaplayan kireçtaşı ocaklarıdır. Taş ocakları, kıyıdan yaklaşık 45-360 metre içeride, yerleşimin üst sınırında başlayarak, yamaca dik olarak üst kotlara dek uzanmaktadır. Kilikya’da Roma-Geç antikçağ yapı endüstrisinin anlaşılması için çok önemli bir örnek olan bu taş ocağı bölgesi, kuzeydoğu-güneybatı yönünde yaklaşık 1.4 km boyunca izlenebilmektedir. Taş ocakları eşzamanlı veya sonraki evrelerde mezarlık olarak kullanılmıştır. Taş çıkarımı sona eren ocak yüzeyleri, daha sonra yapıların temelleri ve ana duvarları olarak kullanılmıştır.
BOGA’nın 2011 sezonunda adanın kuzeybatı kıyısında tespit ettiği dörtgen girintiler, eğimli yüzeyler, kanallar, duvarlar, vb. aslında karmaşık bir insan aktivitesinin arkeolojik kalıntılarıdır. Bu yüzeylerin dalga etkisi değil de insan eliyle dönüştürülmüş olan kesimlerinde, farklı kullanımlara ait kalıntılar mevcuttur. Bunların bir bölümü, kireçtaşı blokların teknelere yüklenmesinde kullanılmış rampalardır. Başka bir bölümü, yerleşimi oluşturan ve işlevlerinin belirlenmesi neredeyse imkansız yapılarının temellerine aittir. Bu yapılar arasında işlevleri bilinenler arasında, bugünkü kıyı hattından yalnızca 10-15 metre içeride yer alan bir Roma/Geç Roma hamamı ve bir kilise sayılabilir.
Dana Adası’nda kıyı hattı üzerindeki hamam yapısı
Dana Adası kıyısındaki Kilise 2
Kıyı boyunca uzanan bu kalıntıların bir başka bölümü de küçük ölçekli taş ocaklarıdır. Nitekim, kıyıda görülen kanalların, kesiklerin, deliklerin ve alet izlerinin benzerlerini, hatta aynılarını, yerleşimin arka bölgesindeki taş ocaklarında gözlemlemek mümkündür
Dana Adası’nın kuzeybatı kıyısında taş ocağı kalıntıları
Dana Adası kıyısında çıkarılma sürecindeki bir taş ve etrafında açılmış kanallar
Adanın kuzeybatı kıyısı depremlerle yer yer çökmüş, yükselmiş ve dalga etkisi ile aşınmıştır. Üstelik, burası kolaylıkla ulaşılabilen, yağmalanmaya çok uygun bir alandır. Bu nedenle yapılardan geriye ancak temelleri kalabilmiştir. Kıyı yerleşimi, Erken Roma Devrinde (M.Ö. 60-MS 250) küçük bir nüfusla başlamıştı. Tıpkı Boğsak gibi, M.S. 4. yüzyıldan itibaren, birçok konut, kilise, hamam, dükkân, misafirhane vb. hizmet yapıları inşa edilmişti. Kıyı boyunca sıralanan sarnıçlar ve depolar, Dana Adası’nın parçası olduğu deniz hareketinin göstergesi olarak yorumlanabilir. Uzun yolculuklarda, teknelerin en büyük ihtiyacı, yiyecekten çok sudur. Buna bir örnek 16. yüzyılda, Kitab-ı Bahriye’den gelir. Piri Reis adanın sarnıçlarından içme suyu alınabileceğini belirtir. Bu dönemde, ada yerleşimi çoktan terkedilmişti ama belli ki sarnıçlar hâlâ elden geçiriliyor ve işlek tutuluyordu.
Dana Adası'nda yapı duvarlarıyla bütünleşik sarnıcın 3B modeli